You are currently viewing Franz Liszt’in Kaldığı Ev ve Franz Liszt
<span class="bsf-rt-reading-time"><span class="bsf-rt-display-label" prefix="Okuma Süresi"></span> <span class="bsf-rt-display-time" reading_time="14"></span> <span class="bsf-rt-display-postfix" postfix="Dakika"></span></span><!-- .bsf-rt-reading-time -->

Franz Liszt’in Kaldığı Ev ve Franz Liszt

(1811 – 1886) / 1847

“The character of instrumental music…lets the emotions radiate and shine in their own character without presuming to display them as real or imaginary representations.”

“Sorrowful and great is the artist’s destiny.”

“Brahms’ Variations are better than mine, but mine were written before his.”

“Supreme serenity still remains the Ideal of great Art. The shapes and transitory forms of life are but stages toward this Ideal, which Christ’s religion illuminates with His divine light.” – Franz Liszt

Romantik müzik döneminde, modern ünlü kavramı şekillenmeye başlamıştı. Zengin himayedarlara artık dayanmayan Romantik şairler ve sanatçılar, sanatta hayatta kalmak için bir takipçi kitlesi oluşturmak zorundaydı. Ancak müzikte Liszt ilk olanıydı. Liszt Dünya’nın ilk rock yıldızıydı.
Efsanevi piyanist Franz Liszt’in piyano virtüozü olarak geçirdiği dönemin sonlarında, 1847’de gerçekleştirdiği ve beş hafta kaldığı bir İstanbul ziyareti vardır. Liszt’in yedi tepeli şehre geleceği haberinin yankıları, bu haberin Pera müzikseverleri arasında yarattığı büyük heyecan, Osmanlı saraylarında verdiği konserlerin geride bıraktığı hoş sada, şehrin müzik tarihinde unutulmaz bir yer tutmaktadır. Sanatçı 1847 yılının 7 Haziran’ında İstanbul’a vardı ve burada beş haftaya yakın kalarak bir dizi konser verdi; eski Çırağan Sarayı’nda dönemin sultanı Abdülmecid’in huzurunda iki kez çaldı (Bahsi gecen sarayın bugün bildiğimiz Çırağan olup olmadığı ise şüpheli.Liszt’in konser verdiği Çırağan Sarayı’nın bugün bildiğimiz yapı değil, II. Mahmud’un Beşiktaş sahilinde inşa ettirdiği, daha sonra yıkılan saray olduğunu belirtmişti.).Bir kez de sarayda Abdülmecid’in piyanoda kendisine çaldığı popüler opera aryalarından uyarlamaları, büyük bir olasılıkla sabırla dinledi. Liszt’in, çok memnun kaldığını kendi sözleriyle ifade ettiği İstanbul ziyareti, 13 Temmuz 1847’ye kadar sürdü. Liszt’in başına geldiği rivayet edilen bir olay da şehirde bulunan Listmann adlı bir sahtekârın, ismini kısaltarak kendini Liszt olarak tanıtmasıydı. Bu “şehir efsanesi’ne göre Liszt bu nedenle İstanbul’a ayak bastığında anında tutuklanır.

Bu rivayeti birçok kaynakta bulmak mümkün olmakla birlikte böyle bir olay yaşanmadığı anlaşılıyor. Liszt’in İstanbul’u ziyaret etme isteğini, 1840 kadar erken bir tarihte yazdığı mektuplarda bulabiliyoruz, İstanbul seyahatini gerçekleştirmek için Fransız şair ve devlet adamı Alphonse de Lamartine aracılığıyla Sadrazam Mustafa Reşid Paşa ile haberleştiği biliniyor. Liszt’in İstanbul ziyaretinin paşanın saray nezdinde girişimi ve davetiyle gerçekleştiği anlaşılıyor.

– Franz List (4.Fotoğraf) ;

Sanat tarihinde, Franz Liszt gibi, büyük bir sanatçı ile büyük bir insanı bir araya getiren kişilere ender rastlanır.Kendisi harika çocuk olarak dünyanın hayranlığını kazanmış, olgun bir sanatçı olarak para, madalyalar ve soylu arkadaşlar edinmiştir.Döneminin en büyük sanatçıları, en nüfuzlu aristokratlariyla tanışıyordu.İnanılmaz bir piyano tekniğine ve müzik anlayışına sahipti; yakışıklı, kibar ve kültürlüydü, çok sayıda dili ana dili gibi konuşuyordu.”Piyanonun sihirbazı” olarak ün yapmıştı.Ama bu meziyetleri onun karakterini , dürüstlüğünü bozmamıştır.İyiliksever, sanatçı sevecen, cesaret verici ve nazik; samimi olduğuna inandığı kişilerin hepsine yardım etmeyi borç bilen bir yapısı vardı.Örneğin, 1837’de Tuna Nehri’nin taşmasıyla sel altında kalan Budapeşte afetzedelerine yardım için çok sayıda konser düzenleyip bunların gelirini mağdurlara bağışladı.Bonn’da Beethoven için yapılan anıtın masraflarının büyük bir kısmını yine Liszt karşıladı.Uluslararası üne sahip olduğu halde bu ünü diğer sanatçılara yardım etmek için kullanmaktan hiç çekinmedi.Küçük bir şehir olan Weimar’ı uluslararası müzik merkezi olarak eskiden Goethe ve Schiller’in edebiyatta getirdiği zirveye yükseltmek için canla başla uğraştı.Çabası sonucunda dünyanın dört bir tarafından müzisyenler Weimar’a akın ettiler.Weimar’daki resmî pozisyonundan 1859 yılında ayrılan Liszt’i iki yıl sonra Roma’da Papa IX. Pius, papaz (Abbé) yaptı.Bu o zamanlar şaşkınlıkla karşılandıysa da Liszt’in küçüklüğünden beri kiliseye olan düşkünlüğünü bilenler için sürpriz değildi.Anlatımın en başında belirtilen sözleri de bunun bir göstergesi.Kendisi bu tarihten sonra “Abbé Liszt” olarak anıldı.

Liszt gelmiş geçmiş en büyük piyano virtüozu olmanın yanı sıra, piyano repertuvarındaki çok sayıda bestesi ve uyarlamasıyla, müzisyenlik ve insanlığıyla müzik tarihinin en büyükleri arasında yerini almıştır.Franz Liszt, 1811 tarihinde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Doborján kentinde doğdu. 20. yüzyılın başına kadar Macaristan’a ait olan bu kent bugün Avusturya’nın doğu sınırında yer alıyor.Liszt küçük yaşta piyanoya ilgi duydu.Halka açık ilk konserini dokuz yaşında Avusturya’nın güneyindeki Oedenberg kentinde verdi. Bu dinletideki başarısı o kadar büyük oldu ki kendisini dinlemeye gelen Macar soylular, bu dâhi çocuğun müzik çalışmalarını en az altı sene boyunca destekleme taahhüdünde bulundular.Liszt Viyana’da Beethoven’ın öğrencisi olan Carl Czerny’den piyano, Antonio Salieri ve Benedict Randhartinger’den de kompozisyon dersleri aldı. Randhartinger’in sayesinde Franz Schubert (1797-1828) ile tanıştı. Aralarında kalburüstü kişilerin bulunduğu bir ev dinletisinden sonra dinleyiciler arasında bulunan Beethoven’in Liszt’i alnından öptüğü anlatılır (5.Fotoğraf).(9.Fotoğraf)’taki romantik tarzdaki (Romantizm, 18. yüzyılın sonlarından 19. yüzyılın ortalarına kadar süren bir sanat akımıdır. Bu akım, duygusal yoğunluk, bireysellik, doğa sevgisi ve hayal gücüne vurgu yapar. Romantik sanatçılar, duygusal deneyimleri ve iç dünyalarını ifade etmeye yönelik bir çaba içerisindeydi. Resimdeki ana hedef, duygusal etki ve anlatımı öne çıkarmaktı.) resimde diğer virtüözler ve yazaların Liszt’i can kulağıyla dinlediğini görebiliriz. 1823 yılında Paris’e gitti. Yavaş yavaş duyulan isminin asla yabancı öğrenci kabul etmeyen Paris Konservatuvarı’nın yolunu ona açacağını düşünüyordu ama konservatuvarın başı olan besteci Luigi Cherubini onun için bir istisna yapmadı, Paris Konservatuvarı sadece Fransız öğrenciler içindi.Liszt, Paris’te 1824’te ilk sahneye çıktığında büyük sansasyon yarattı. Paris müzikseverleri “le petit Litz” olarak adlandırdıkları genç sanatçıdan “Dünyanın 8. harikası” olarak bahsettiler. Doğa tarafından ödüllendirilmişti. Uzun elleri ve dar, güçlü parmakları vardı, bu da onun onuncuları rahatça çalmasına ve klavyenin etrafında ustaca manevra yapmasına olanak tanıyordu.

Virtüöz çalma tarzı, tamamen farklı bir enstrüman efsanesinden ilham alarak oluşmuştu: Paganini. Üstat kemancıyı konserde gördükten sonra büyülenmiş Liszt, aynı mucizevi yeteneği piyanoda yeniden yaratmaya çalıştı. Dolayısıyla Franz Liszt amacı doğrultusunda besteler yapmıştı: ne kadar yetenekli olduğunu sergilemek.Bazı eserleri şeytani derecede zordu. Örneğin Liszt’in 12 Grandes Études adlı eserinin sadece 10 veya 12 çalgıcının çalabileceği bir seviyede olduğunu söyleyen Schumann, teknik geçişlerinin imkansıza yakın olduğunu belirtmişti. Liszt için, bu işin aslı buydu. Sahne üzerinde bir sihirbaz olmak, enstrümanının sınırlarını zorlayarak izleyicilerini büyülemek istiyordu.Virtüöz tarzı aynı zamanda sıkıcı klasik gelenekleri net bir şekilde sorguladı. Gillen D’Arcy Wood, romantik müzik dönemi boyunca Liszt’e burun kıvıran İngiliz aristokrasisinin virtüosofobi’sinden bahseder. Onlar için, sakin çalma sanatın zirvesiydi ve “hava atmak” tatsızdı. Bunların hiçbiri doğru bir piyano olmadan mümkün olmazdı. Şans eseri olarak, romantik müzik döneminde piyano yıllarının zirvesini yaşıyordu: modern piyano sahneye çıkıyordu. Paris’te yaşadığı yıllarda Victor Hugo, Alphonse de Lamartine ve George Sand (Aurore Dupin) gibi Fransız edebiyatının önde gelen isimleriyle arkadaşlık etme fırsatı buldu. 1834’te Daniel Stern mahlasıyla yazan Kontes Marie d’Agoult ile tanıştı. Kontes d’Agoult ile 1835-1839 yılları arasındaki beraberliğinden üç çocuğu oldu. Hiç evlenmediği Kontes d’Agoult ile geçimsizlik nedeniyle yolları ayrıldı. Çocuklarından Daniel 1859, Blandine ise 1862 yılında genç yaşta öldüler. Liszt’in en ünlü öğrencilerinden piyanist orkestra şefi Hans von Bülow ile evlenen kızı Cosima ise ikinci evliliğini besteci Richard Wagner ile yaptı.

Liszt’in Paris’te verdiği konserler, onu piyanistler arasında bir numara yaptığı gibi bütün Avrupa’yı dolaşan bir “süperstar” konumuna getirdi. 1840 yılında Leipzig’de verdiği bir konserde dinleyiciler arasında Robert Schumann da vardı. Schumann bir mektubunda Liszt’in dinletisi hakkında şöyle yazıyordu:

“Liszt’in müzik anlayışı inanılmaz derin. Bu konuda dünyada bir eşi olduğunu sanmıyorum. Hatta söyleyebilirim ki ben hayatımda müzikle bu kadar iç içe olan biri daha görmedim. Müzik sanki parmak uçlarından akıyor.”

31 Temmuz 1855 tarihinde hayatını kaybetti, hafızalara kazınan sevilen yapıtları arasında, piyano için Macar Rapsodileri, Études d’Exécution trancendante, Années de pèlerinage koleksiyonu, Si minör Pi- yano Sonatı, Dante Sonatı, çok sayıda opera parafrazı, Schubert şarkı uyarlamaları, Beethoven senfonileri ve Wagner operaları uyarlamalarını buluyoruz. Liszt’in çok sevilen piyano koncertolarının yanı sıra Les préludes, Tasso, Mazeppa, Mephisto Valsi, Dante, Faust senfonileri ve dinî müzik alanında da Gran Mass, Macar Taç Giyme Missası, Saint Elizabeth, Christus oratoryoları önemli eserleri arasındadır.

-Sarayda Müzik (1);

Osmanlı Hanedanı’nın Batı müziğine olan ilgisine gelecek olursak, Abdülmecid Batılı anlamda müzik dersleri alan ve piyano çalan ilk padişahtır. Abdülaziz ve V. Murad’ın ise solo piyano için besteleri vardır. V. Murad’ın bazı halk havalarını piyanoya uyarladığı biliniyor. II. Abdülhamid ise şehzadeliğinden itibaren piyano ve klasik Bati müziği dersleri almıştır, operaya meraklıdır.Abdülmecid döneminde Dolmabahçe Sarayı’nın bitişiğinde inşa edilen gösterişli tiyatro salonunda aynı zamanda operalar, baleler de oynanırdı. Daha sonra yanan ve yeniden inşa edilemeyen bu salonun yanı sıra II. Abdülhamid’in Yıldız Sarayı Tiyatrosu’nda operalar, tiyatrolar yabancı kumpanyalar tarafından sahneleniyordu.

-Liszt İstanbul’da (1);

Liszt’in Doğu’yu ve özellikle İstanbul’u ziyaret etme isteğini mektuplarından takip etmek mümkündür.Liszt’in 1840 yazında İngiltere’deki Stonehenge’den Avusturyalı ozan Franz von Schober’e yazdığı mektup:

“Gelecek kışı İstanbul’da geçirmeyi düşünüyorum.Batı’dan bıktım; parfüm kokuları duymak, güneşin tadını çıkarmak, kömür dumanı solumak yerine tatlı kokulu nargile içmek istiyorum.Özet olarak Doğu burnumda tütüyor!”

Yakışıklı süperstarın sayısız aşk macerası arasında İstanbul’un da konu edildiği özel bir serüven vardır. Bu da Paris’in sosyetik hayat kadını, herkesin sevgilisi genç Marie Duplessis ile geçirdiği günlerle ilgilidir.Marie ayrıca onunla aşk yaşamış bir başka sanatçı olan Oğul Alexander Dumas’nın ünlü Kamelyalı Kadın romanının konusu olmuştur.Verdi’nin La Traviata operasındaki “Violetta” rolü Kamelyalı Kadın’a ve dolayısıyla Marie Duplessis’in yaşam öyküsüne dayanır.Liszt, 1845’in Nisan ayında o dönemde yaşadığı Weimar’dan, Théâtre-Italien’de bir konser vermek üzere Paris’e geldi. Burada tanışıp büyük aşk yaşadığı Marie onunla Weimar’a gitmek istiyordu.Bir sene sonra Liszt’in Viyana ve Prag konserlerinin ardından iki sevgili Budapeşte’de buluşmaya karar verdi.Oradan İstanbul’a beraber gideceklerdi.”İstanbul’a gitme fikrine bayıldı” diye yazıyordu Liszt.Planlanan bu beraberlik ve İstanbul seyahati ne yazık ki gerçekleşmedi.Marie Duplessis, Liszt’le tanışmasından sadece 16 ay sonra, 1847’de henüz 23 yaşında Paris’te veremden öldü.

1847, Liszt’in profesyonel sahne hayatının son yılıydı.Kariyerinin son konserlerini, İstanbul’dan sonra gittiği Odessa ve Yelizavetgrad’da verecekti.Yaşamının “virtüoz yılları” olarak bilinen bu dönemini bu iki şehirdeki konserlerle kapatmadan önce sanatçı, 1847 yılının 7 Haziran’ında Romanya’nın Tuna Nehri üzerindeki Galatz şehrinden vapurla İstanbul’a geldi.Kont Kolovrat istimbotuyla İstanbul’a gelen yolcular arasındaki efsanevi piyanist “Franz Liszt, docteur en philosophie et maitre de chapelle de S. A. R. le grand duc de Saxe-Weymar, conseiller de S. A. le prince de Hohenzollern, autrich” şeklinde kayda geçmiş.(7.Fotoğraf)

İstanbul’da bir dizi konser veren Liszt, Çırağan Sarayı’nda Sultan Abdülmecid’in huzurunda iki kez çaldıktan sonra 13 Temmuz’da Galatz ve Odessa yoluyla Woronińce’ye gitmek üzere İstanbul’dan ayrıldı.Liszt’in yazışmalarından, İstanbul seyahatini gerçekleştirmek için Alphonse de Lamartine aracılığıyla Sadrazam Mustafa Reşid Paşa ile haberleştiği biliniyor.Liszt’in İstanbul ziyaretinin paşanın girişimi ve daveti sonucu gerçekleştiği anlaşılıyor.

19. yüzyıl ortasında Pera’da kültürel yaşam oldukça canlıydı.Burası Avrupalı virtüozların, İtalyan ve Fransız opera kumpanyalarının sık sık ziyaret ettiği bir yere dönüşmüştü.Pera sakinleri,1846’nın sonunda Liszt’in şehirlerine doğru yola çıktığını öğrendiler.

Bu müjdenin şehirde yarattığı büyük heyecanı tahmin etmek mümkündür. İstanbullu müzikseverler 1847 Mayıs ayında ise şöyle bir haber okudular:

Liszt yakında İstanbul’a geliyor. Muzika-i Hümayun şefi Donizetti’nin ünlü enstrüman yapımcısı Sébastian Pierre Érard’dan öğrendiğine göre, Liszt şehrimize geldiğinde Érard’ın gönderdiği ve Liszt’in ününe layık yedi oktavlı güzel bir piyanosu Donizetti’nin evine varmış olacak.

Journal de Constantinople 11 Mayıs 1847 tarihli sayısında Liszt’in yakında İstanbul’da olacağını (ismini yanlış yazarak) şöyle bildiriyordu:

Bir zaman önce okuyucularımızdan biri ünlü piyanist Bay Listz’in İstanbul’u ziyaret etmesini dört gözle beklediğini yazmıştı. Elimize geçen aşağıdaki mektuba göre bu isteğin gerçekleşmesine çok az bir zaman kaldı:

Paris, 5 Haziran

Bay Donizetti, İstanbul.

Dostumuz Listz yakında Odesa’dan İstanbul’a gelecek. İstanbul’a vardığında şöhretine yakışan bir piyanonun şehre ulaşmış olmasını arzu ediyoruz. Bu nedenle 20 gün içinde Marsilya’ya varıp oradan da sizin adresinize nakledilecek bir enstrüman göndermek istedik. Bu La, Mi, La aralığında yedi oktav ve 3 telli, Erard’ın özel double-escape-ment mekanizması ve en gelişmiş donanımıyla maundan imal edilmiş bir kuyruklu piyanodur. Size önceden haber vererek bu güçlü ve mükemmel aleti görünce şaşırmamanızı istedik. Lütfen Bay Listz İstanbul’a varır varmaz kendisine haber vererek bize yardımcı olmanızı rica ederiz. En iyi dileklerimizle,

Sebastien Pierre Erard

Paris’e gittiklerinde, Liszt’in babası Adam Liszt ve Érard piyano şirketinin kurucusu Sébastien Érard, genç Liszt’in Érard’ın piyanolarında çalarak markanın reklamını yapması hususunda bir anlaşma yapmışlardı. Bunun karşılığında Érard şirketi piyanolarını Liszt’in konserleri için gittiği yerlere sevk edecekti. Buradaki mektup yazarı olan Sébastien’in yeğeni Pierre, amcasının 1831’deki ölümünden sonra Érard şirketinin başına geçmişti. Liszt İstanbul konserlerinde Pierre Érard’ın Marsilya’dan gönderdiği bu piyanoyu kullandı. Kendisi İstanbul’dan ayrıldıktan sonra Odessa’dan Pierre Érard’a şöyle yazıyordu:

Sevgili Érard, benim için o muhteşem enstrümanı İstanbul’a göndermekle gösterdiğin nezakete içten teşekkür ederim… Çırağan Sarayı’nda parmaklarım bu piyanonun tuşları üzerinde gezerken çok zevk aldığımı söylemek isterim. Benim için hoş bir sürpriz oldu. Donizetti’ye yazmış olduğun mektupta belirttiğin gibi, gerçekten çok güçlü ve mükemmel bir piyano…

Liszt İstanbul’a varır varmaz, dragoman Baron Henri de Testa ve saray görevlileri tarafından karşılanıp Sultan Abdülmecid’in isteği doğrultusunda hemen huzura çıkarıldı. Şehirde verdiği ilk resital ise bir sonraki gün, 8 Haziran 1847’de Çırağan Sarayı’nda sultanın huzurunda verdiği özel dinletiydi.

Liszt şehirde müzik aletleri satan ve nota basımcılığı yapan Alexandre Commendinger’in Beyoğlu’nda Nuru Ziya Sokak (eski Polonya Sokağı) 19 numaradaki evinde bir süre misafir oldu. Commendinger ailesi Cadde-i Kebir (Grande Rue de Péra, günümüzün İstiklal Caddesi) üzerinde iki müzik mağazası işletiyordu. Bu müzik ticareti işi daha sonra Ernest Commendinger’e yadigâr kaldı. Aeolian şirketinin İstanbul temsilcisi olarak saraya ve zengin ailelerin evlerine piyanolar, çeşitli çalgılar ve özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında moda olan piyanola aletleri sağladılar.

Bu sokaktaki evlerin, ilki Liszt’in ziyaretinden iki yıl sonra olmak üzere birkaç kez yanıp yeniden inşa edilmeleri nedeniyle, Commendinger’in evi artık ortada yoktur. Dolayısıyla günümüzde burada bulunan yapı gerçekte Liszt’in oturmuş olduğu Commendinger’in evi değildir. Onun arsasına yapılan binanın cephesinde ise Liszt’in İstanbul’a geldiğinde bu arsada daha önce bulunan evde bir süre ikamet ettiğine dair bir tabela bulmak mümkündür. Naum Duhanî’nin Beyoğlu sokaklarını anlatırken, “Ne yazık ki Liszt’in İstanbul’a gelip gidişini gösteren bir anı levhası bile yok. Sanat ve müzik dostları bu eksiği gidermeyi bilmeli değil miydiler?” diyerek hayıflandığı bu anı levhasının asılması konusu, müziksever Reşit Mehmet Erol’un girişim ve gayretleriyle 17 Mart 1989 tarihinde yapılan küçük bir törenle gerçeğe dönüştürülmüştür.

Liszt, Beyoğlu’ndan sonra büyük olasılıkla Büyükdere’de Baron von Stürmer’in rezidansında kaldı. Haziran ayı ortasında Liszt Büyükdere’dedir. Ziyareti sırasında Polonezköy’e de gittiğine dair belgeler bulunmaktadır. Polonyalı vatansever Kont Władysław Zamoyski, Liszt’in Fransız ve İngiliz ileri gelenleriyle beraber, yeni kurulmuş olan Polonezköy’ü ziyaret etmesinden, “Gördükleri karşısında çok etkilendiler. Burayı hiç bir zaman unutmayacaklarını ve yardım için toplayacakları bağışları bize yollayacaklarını söylediler” şeklinde bahsediyor.

Liszt’in İstanbul’da icra ettiği eserler içinde en önemli olanlardan biri Muzika-i Hümayun şefi Giuseppe Donizetti’nin bir teması üzerine İstanbul’da besteleyerek Sultan Abdülmecid’e ithaf ettiği Marş-ı Sultani’dir. Bildiğimiz kadarıyla Liszt bu marşı Çırağan Sarayı’nda sultanın huzurunda verdiği ikinci resitalde ve Rusya Büyükelçiliği’nde verdiği konserde seslendirmiştir.

Liszt’in eserleri arasında yer alan bu parafraz, Grande Paraphrase de la Marche de Giuseppe Donizetti composée pour Sa Majesté le Sultan AbdulMédjid Khan (Giuseppe Donizetti’nin Abdülmecid Marşı Üzerine Büyük Parafraz) başlığıyla 1848 yılında Berlin’de Schlesinger Yayınevi tarafında yayımlanmıştır.

Bu eserin padişaha gönderilen el yazması bir kopyası İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Bölümü’nde, üzeri ay yıldızlı yeşil bir kapak içinde bulunmaktadır (6.Fotoğraf). Parafrazın Liszt’in el yazısıyla olan orijinali ise Weimar’da bulunan Goethe und Schiller Archiv’de saklanmaktadır. Eser 14-15 Haziran tarihlerinde Büyükdere’de notaya geçirildiği için Liszt’in bu tarihten önce Commendinger’in Beyoğlu’ndaki evinden Baron von Stürmer’in Büyükdere’deki rezidansına taşındığı anlaşılıyor.

Liszt’in İstanbul’da kaldığı süre içinde üzerinde çalıştığı bir diğer eser ise Verdi’nin Ernani operası üzerine bir fantezidir. Bu fantezinin orijinal notasında Liszt’in eliyle “Pera, Haziran 1847” ibaresi yer alıyor.

Şehirden ayrıldıktan sonra, Odessa yolunda Galatz’da karantinada beklerken, çocuklarının annesi Marie d’Agoult’a yolladığı mektupta şu satırlarını okuruz:

Majesteleri Sultan bana son derece nazik davrandı.Beni hem para ile hem pırlantalarla süslenmiş harika bir enfiye kutusu ile armağanlandırdı, bir de elmaslı Nişan-ı İftihar madalyası ile taltif etti.Ekselanslarının naçizane sanatım hakkında bilgiye sahip olmasının benim için büyük sürpriz olduğunu söylemeliyim.Kendisi ben gelmeden çok önce Avusturya büyükelçisi ve Donizetti’ye, karaya çıkar çıkmaz Çırağan Sarayı’nda huzuruna getirilmemi emretmiş…

Liszt daha sonra Woronińce’den Saksonyo Büyük Dükü Charles Alexandre’a ise şu satırları yazmıştır:

Ekselanslarına İstanbul hakkında yazmak en büyük isteğimdi ama bu şehri düşündüğüm zaman büyük Goethe’nin hayatında Roma’yı ve oradaki eski çağ ustalarını ilk kez gördüğü zamanki hayranlığını hissettim.Bu muhteşem görkemin karşısında fani bir insanın doğal olarak duyduğu aşağılık hissi ile tıpkı onun yaptığı gibi kendi kendime dedim ki: “İnsan sadece ikinci kez baktığında büyük başyapıtların değerini takdir edebilir, çünkü ilk kez geçirdiği şokta kendi hayatı gördüğü harikalarla birleşir, onların yüksek değerini düşünerek duygular içinde kendisini kaybeder.” Bu arada deniz yoluyla Atina’ya giderken bir kez daha İstanbul’a uğramak fikri Ağustos ayından beri aklımdan çıkmadığı için Ekselans- larınıza ilk izlenimlerimi yazmakta acele etmeyip bekledim.

Kaynaklar:

1-https://artsandculture.google.com

2- Legendary Pianist Franz Liszt’s İstanbul Visit and the Liszt-Listmann Incident

3- https://www.thecollector.com/franz-liszt-romantic-music-era/

Fotoğraflar:1.-3.@kantmansarp

9. “Franz Liszt Fantasizing at the Piano,” painting by Josef Danhauser (Circa 1840)

-İlerideki paylaşımlarda İstanbul’un Batı müziğiyle tanışması (1) ve sarayda müzik kısmı (2) ve Franz Liszt İstanbul’da (2) anlatılacak.

-Franz Liszt diğer paylaşımlarda devam edecek Franz Liszt – II.

Daha 1839 yazında Liszt’in çocuklarının annesi Kontes d’Agoult, George Sand’a yazdığı bir mektupta ona şöyle diyordu:

“Bu yaz kendimizi Sultan’a takdim etmeyi planlıyorduk ama İstanbul ziyaretimiz suya düştü. Dünyaya getirdiğim bebek bu planın gerçekleşmesini önledi.”

– Franz List (5.Fotoğraf) ;

Sanat tarihinde, Franz Liszt gibi, büyük bir sanatçı ile büyük bir insanı kişiliğinde bir araya getiren kişilere ender rastlanır. Kendisi harika çocuk olarak bütün dünyanın hayranlığını kazanmış, olgun bir sanatçı olarak para, madalyalar ve soylu arkadaşlar edinmiştir. Döneminin en büyük sanatçıları, en nüfuzlu aristokratlariyla tanışıyordu. İnanılmaz bir piyano tekniğine ve müzik anlayışına sahipti; yakışıklı, kibar ve üstün kültürlüydü, çok sayıda dili ana dili gibi konuşuyordu. “Piyanonun sihirbazı” olarak ün yapmıştı. Ama tüm bu meziyetleri onun karakterini ve dürüstlüğünü bozmamıştır. İyiliksever, sanatçı arkadaşlarına yakınlık gösteren, sevecen, cesaret verici ve nazik; samimi olduğuna inandığı kişilerin hepsine yardım etmeyi borç bilen bir yapısı vardı. Örneğin, 1837’de Tuna Nehri’nin taşmasıyla sel altında kalan Budapeşte afetzedelerine yardım için çok sayıda konser düzenleyip bunların gelirini mağdurlara bağışladı. Bonn’da Beethoven için yapılan anıtın masraflarının büyük bir kısmını yine Liszt karşıladı.Sarsılmaz bir uluslararası üne sahip olduğu halde bu ünü diğer sanatçılara yardım etmek için kullanmaktan hiç çekinmedi. Küçük bir şehir olan Weimar’ı uluslararası müzik merkezi olarak eskiden Goethe ve Schiller’in edebiyatta getirdiği zirveye yükseltmek için canla başla uğraştı. Çabası sonucunda dünyanın dört bir tarafından müzisyenler Weimar’a akın ettiler. Weimar’daki resmî pozisyonundan 1859 yılında ayrılan Liszt’i iki yıl sonra Roma’da Papa IX. Pius, papaz (Abbé) yaptı. Bu o zamanlar şaşkınlıkla karşılandıysa da Liszt’in küçüklüğünden beri kiliseye olan düşkünlüğünü bilenler için sürpriz değildi.Anlatımın en başında belirtilen sözleri de bunu bir göstergesi.Kendisi bu tarihten sonra “Abbé Liszt” olarak anıldı. Liszt bugün gelmiş geçmiş en büyük piyano virtüozu olmanın yanı sıra, özellikle piyano repertuvarındaki çok sayıda bestesi ve uyarlamasıyla, müzisyenlik ve insanlığı aynı çatıda toplama mucizesini göstermiş bir sanatçı olarak müzik tarihinin en büyükleri arasında yerini almıştır.

31 Temmuz 1855 tarihinde hayatını kaybetti, hafızalara kazınan sevilen yapıtları arasında, piyano için Macar Rapsodileri, Études d’Exécution trancendante, Années de pèlerinage koleksiyonu, Si minör Pi- yano Sonatı, Dante Sonatı, çok sayıda opera parafrazı, Schubert şarkı uyarlamaları, Beethoven senfonileri ve Wagner operaları uyarlamalarını buluyoruz. Liszt’in çok sevilen piyano koncertolarının yanı sıra Les préludes, Tasso, Mazeppa, Mephisto Valsi, Dante, Faust senfonileri ve dinî müzik alanında da Gran Mass, Macar Taç Giyme Missası, Saint Elizabeth, Christus oratoryoları önemli eserleri arasındadır.

1847, Liszt’in profesyonel sahne hayatının son yılıydı.Kariyerinin son konserlerini, İstanbul’dan sonra gittiği Odessa ve Yelizavetgrad’da verecekti.Yaşamının “virtüoz yılları” olarak bilinen bu dönemini bu iki şehirdeki konserlerle kapatmadan önce sanatçı, 1847 yılının 7 Haziran’ında Romanya’nın Tuna Nehri üzerindeki Galatz şehrinden vapurla İstanbul’a geldi.Kont Kolovrat istimbotuyla İstanbul’a gelen yolcular arasındaki efsanevi piyanist “Franz Liszt, docteur en philosophie et maitre de chapelle de S. A. R. le grand duc de Saxe-Weymar, conseiller de S. A. le prince de Hohenzollern, autrich” şeklinde kayda geçmiş.(8.Fotoğraf)

İstanbul’da bir dizi konser veren Liszt, Çırağan Sarayı’nda Sultan Abdülmecid’in huzurunda iki kez çaldıktan sonra 13 Temmuz’da Galatz ve Odessa yoluyla Woronińce’ye gitmek üzere İstanbul’dan ayrıldı.Liszt’in yazışmalarından, İstanbul seyahatini gerçekleştirmek için Alphonse de Lamartine aracılığıyla Sadrazam Mustafa Reşid Paşa ile haberleştiği biliniyor.Liszt’in İstanbul ziyaretinin paşanın girişimi ve daveti sonucu gerçekleştiği anlaşılıyor. Liszt İstanbul’a varır varmaz, dragoman Baron Henri de Testa ve saray görevlileri tarafından karşılanıp Sultan Abdülmecid’in isteği doğrultusunda hemen huzura çıkarıldı. Şehirde verdiği ilk resital ise bir sonraki gün, 8 Haziran 1847’de Çırağan Sarayı’nda sultanın huzurunda verdiği özel dinletiydi.

Liszt şehirde müzik aletleri satan ve nota basımcılığı yapan Alexandre Commendinger’in Beyoğlu’nda Nuru Ziya Sokak (eski Polonya Sokağı) 19 numaradaki evinde bir süre misafir oldu. Commendinger ailesi Cadde-i Kebir (Grande Rue de Péra, günümüzün İstiklal Caddesi) üzerinde iki müzik mağazası işletiyordu. Bu müzik ticareti işi daha sonra Ernest Commendinger’e yadigâr kaldı. Aeolian şirketinin İstanbul temsilcisi olarak saraya ve zengin ailelerin evlerine piyanolar, çeşitli çalgılar ve özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında moda olan piyanola aletleri sağladılar.

Bu sokaktaki evlerin, ilki Liszt’in ziyaretinden iki yıl sonra olmak üzere birkaç kez yanıp yeniden inşa edilmeleri nedeniyle, Commendinger’in evi artık ortada yoktur. Dolayısıyla günümüzde burada bulunan yapı gerçekte Liszt’in oturmuş olduğu Commendinger’in evi değildir. Onun arsasına yapılan binanın cephesinde ise Liszt’in İstanbul’a geldiğinde bu arsada daha önce bulunan evde bir süre ikamet ettiğine dair bir tabela bulmak mümkündür. Naum Duhanî’nin Beyoğlu sokaklarını anlatırken, “Ne yazık ki Liszt’in İstanbul’a gelip gidişini gösteren bir anı levhası bile yok. Sanat ve müzik dostları bu eksiği gidermeyi bilmeli değil miydiler?” diyerek hayıflandığı bu anı levhasının asılması konusu, müziksever Reşit Mehmet Erol’un girişim ve gayretleriyle 17 Mart 1989 tarihinde yapılan küçük bir törenle gerçeğe dönüştürülmüştür.

Liszt, Beyoğlu’ndan sonra büyük olasılıkla Büyükdere’de Baron von Stürmer’in rezidansında kaldı. Haziran ayı ortasında Liszt Büyükdere’dedir. Ziyareti sırasında Polonezköy’e de gittiğine dair belgeler bulunmaktadır. Polonyalı vatansever Kont Władysław Zamoyski, Liszt’in Fransız ve İngiliz ileri gelenleriyle beraber, kurulmasının üzerinden daha birkaç yıl geçmemiş olan Polonezköy’ü ziyaret etmesinden, “Gördükleri karşısında çok etkilendiler. Burayı hiç bir zaman unutmayacaklarını ve yardım için toplayacakları bağışları bize yollayacaklarını söylediler” şeklinde bahsediyor.

Liszt’in İstanbul’da icra ettiği eserler içinde en önemli olanlardan biri Muzika-i Hümayun şefi Giuseppe Donizetti’nin bir teması üzerine İstanbul’da besteleyerek Sultan Abdülmecid’e ithaf ettiği Marş-ı Sultani’dir. Bildiğimiz kadarıyla Liszt bu marşı Çırağan Sarayı’nda sultanın huzurunda verdiği ikinci resitalde ve Rusya Büyükelçiliği’nde verdiği konserde seslendirmiştir.

Liszt’in eserleri arasında S. 403 sıralamasıyla yer alan bu parafraz, amatörler için de kolaylaştırılmış şekliyle olmak üzere iki versiyon hâlinde Grande Paraphrase de la Marche de Giuseppe Donizetti composée pour Sa Majesté le Sultan AbdulMédjid Khan (Giuseppe Donizetti’nin Abdülmecid Marşı Üzerine Büyük Parafraz) başlığıyla 1848 yılında Berlin’de Schlesinger Yayınevi tarafında yayımlanmıştır.

Bu eserin padişaha gönderilen el yazması bir kopyası İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Bölümü’nde, üzeri ay yıldızlı yeşil bir kapak içinde bulunmaktadır (6.Fotoğraf). Parafrazın Liszt’in el yazısıyla olan orijinali ise Weimar’da bulunan Goethe und Schiller Archiv’de saklanmaktadır. Eser 14-15 Haziran tarihlerinde Büyükdere’de notaya geçirildiği için Liszt’in bu tarihten önce Commendinger’in Beyoğlu’ndaki evinden Baron von Stürmer’in Büyükdere’deki rezidansına taşındığı anlaşılıyor.

Liszt’in İstanbul’da kaldığı süre içinde üzerinde çalıştığı bir diğer eser ise Verdi’nin Ernani operası üzerine bir fantezidir. Bu fantezinin orijinal notasında Liszt’in eliyle “Pera, Haziran 1847” ibaresi yer alıyor.

Şehirden ayrıldıktan sonra, Odessa yolunda Galatz’da karantinada beklerken, çocuklarının annesi Marie d’Agoult’a yolladığı mektupta şu satırlarını okuruz: Majesteleri Sultan bana son derece nazik davrandı.Beni hem para ile hem pırlantalarla süslenmiş harika bir enfiye kutusu ile armağanlandırdı, bir de elmaslı Nişan-ı İftihar madalyası ile taltif etti.Ekselanslarının naçizane sanatım hakkında bilgiye sahip olmasının benim için büyük sürpriz olduğunu söylemeliyim.Kendisi ben gelmeden çok önce Avusturya büyükelçisi ve Donizetti’ye, karaya çıkar çıkmaz Çırağan Sarayı’nda huzuruna getirilmemi emretmiş…