You are currently viewing Marmara Denizi ve Yunuslar
<span class="bsf-rt-reading-time"><span class="bsf-rt-display-label" prefix="Okuma Süresi"></span> <span class="bsf-rt-display-time" reading_time="2"></span> <span class="bsf-rt-display-postfix" postfix="Dakika"></span></span><!-- .bsf-rt-reading-time -->

Marmara Denizi ve Yunuslar

Joseph Von Hammer – Av hayvanları, kuşlar ve balıklar bölümünden eklemeler yapılar yazılmıştır.

İstanbul civarındaki tabiat her üç zenginliğini, belde-i tayyibeden esirgememiş ve ona tüm bolluk ve bereketi bahşetmiştir; kara ve deniz, varlık ve bolluklarıyla şehrin sakinlerinin hayat standardını yükseltmek için birbiriyle yarışmaktadırlar.

İstanbul nefis yiyecekler haritasında sadece harikulâde bir yer işgal etmekle kalmaz, bilakis bu nokta-i nazardan bakılınca özel bir çevre tasvirini de hak ediyor. Burada hiçbir şekilde Almanac des Gourmands’ın yazarının önüne geçmek istemeden belirtelim ki, burada söylenenler, sadece dikkatleri böylesine zengin mutfak ve sofra ürünlerine çekmeye hizmet etmektedir. Tavşanlar ve yaban domuzları kalabalık semtlerde dolaşmakta ve Erimatikler’inkileri gölgede bırakmaktadırlar. Gerçi Sülünler çoktan Böhmeliler’inkini yakalar ve keklikler başka yerlerde de benzerlerini bulurlar; ancak tamamıyla tabiat tarafından beslenen, sonbaharda Boğaz’ın her iki kıyısına akın eden ve sonunda kıvamında pişmiş pilava yağı akan ve kendi de leziz bir yemeğe dönüşen bıldırcınların eşi ve benzeri hiçbir yerde bulunmaz. Hal böyle olunca İsraillilerin neden Mısır bıldırcınlarına ve bolluk içindeki hayatlarına hasret duydukları anlaşılmaktadır. Oruç günlerinde tereyağı ve yağlı bıldırcınların yerini saf zeytinyağı ve midyeler alır; böylece Şark sofrasının başyemeği pilav, et günlerinde kanatlı hayvanlardan bıldırcınla, oruç günlerinde ise sudaki midyelerle zenginleştirilir ve leziz bir şekilde sonbaharda İstanbul’da yenir.

Mamafih toprağın ve av bölgelerinin İstanbul sofrasından esirgemediği bütün bu ürünler denizden elde edilen ürünlerin çok gerisindedirler. İstanbul’un Mare’leri/Böğürtlenleri ise dünyada tekdir. Boğaz balıkla doludur ve Homer’in Çanakkale boğazı için bulduğu balık zengini sıfatını tamı tamına hak etmektedir. En çok görülen balık Scombri (uskumru)’dir; Yunanlıların tuzlamadan kurutup yedikleri uskumrunun bir türüdür. Palamedes (palamud) paralel kenar şeklinde bir ton balığıdır. Liche, bir tür uskumrudur, Sravridia (istavrit) ise tonbalığının başka bir çeşidi.Hamsi ve sonbaharda Karadeniz’den Akdeniz’e göç ederken meşale ışığında tutulan lüfer de burada bulunur.Bu son balığın tutulması Yunan kadınları arasında güzide bir sohbet konusudur; zira bu kadınlar gece yarılarına kadar sandalda ışık tutarlar, çünkü pusu kurdukları mezkûr balık devamlı ışığa gelir. Bir levha formundaki Turbot (Kalkan balığı) ve hepsinin çelengi sayılan kılıçbalığını zikretmek lazımdır; bu balığı avlamak için Boğaz üzerinde balıkçıların saatlerce sessizce hareket etmeden bekledikleri vakidir; bunun için özel bir ağaç iskele (dalyan) kurulur ve balığın gelişi takip edilerek gerili ağ çekilmeğe başlanır. Bu balık akınının dışında Boğaz’da her zaman bofa balığı, Rohe Rotkiemen (barbunya balığı), denizatı ve binlercesi sakin denizi kaplayan bir çeşit çok renkli lepistes balığı bulunur. Kabuklu deniz hayvanlarından istiridye Fransa’nın Cancale kayalarındakilerden çok daha büyüktür, ama o kadar lezzetli değildir. Buna karşılık deniz biti, deniz örümceği, istakoz veya yengeçler iyi mideler için ziyadesiyle lezizdirler. Nihayet zaman zaman yunus balıkları görünür Boğaz’ın sularında; şarkıcı dostlarının tüm diğer balıklardan daha çok sevdikleri yunuslar oynayarak ve suları fışkırtarak Boğaz’ın sularına dalıp çıkarlar. Bu yüzden iki balığın refakat ettiği delfin (yunus balığı) Bizans madeni paraları üzerinde görülmektedir. Ayrıca Boğaz’ın hemen kıyısında, Kabataş’ta yunus balığının bir abidesi yaptırılmıştır.

Kaynak: 1- Joseph Von Hammer – İstanbul ve Boğaziçi

2- https://www.worldhistory.org/image/1064/bronze-coin-of-byzantium/

                                                                                        Byzantion (İstanbul) sikkesi. Ortada yunus, üst ve alttaki ise muhtemelen palamut. MS 1. yüzyılda yaşayan Romalı Plinius, Haliç’te palamut bereketinden bahseder. MS 6. yüzyılda yaşayan Doğu Romalı yazar Procopius da, halkın eliyle Haliç’te balık yakaladığını anlatır. 146-176 CE