(Türk,18.yy.)
Bosna doğumlu Cezzar Ahmet Paşa’nın 18.yy. tarihli hançeri.
“Devlet-i Ali Osman bu şehri size teslim etmek için beni vezir yapmadı, ben Boşnak Cezzar Ahmed Paşayım. Şehadet rütbesine ulaşıncaya kadar şehirden size bir damla bile içecek vermeyeceğim.”
-Cezzar Ahmet
“Akka’da durdurulmasaydım, bütün Doğu’yu ele geçirebilirdim!”
– Napolyon Bonapart
-Cezzar Ahmet Paşa kimdir?
(1720/30-1804)
Bosna’da doğan Ahmet Paşa Bosna Valisi Hekimoğlu Ali Paşa’nın hizmetine girip onunla birlikte Mısır’a gitmiştir. Orada iken memlük grupları arasındaki çekişmelere katılmış, kendine yer edinme gayretleri dolayısıyla Mısır’ın sosyal ve idarî yapısını yakından tanımıştır.Sayda ve Şam valilikleri sırasındaki faaliyetleriyle, bu topraklarda merkezî idareyi kuvvetlendirmek isteyen Osmanlı hükümetine genel olarak bağlı kalıp nüfuzunu arttırmış ve karışık bir sosyal yapıya sahip iktisadî bakımdan son derece önemli bu geniş bölgeyi otuz yıl gibi uzun bir süre idare etme başarısını göstermiştir.Osmanlı hükümetine bağlılık bildirmiş olduğundan kendisine Rumeli beylerbeyiliği pâyesi ve ardından Karahisar mutasarrıflığı verildi; 1775’te Zâhir el-Ömer’in bertaraf edilmesinden sonra da vezirlik rütbesiyle Sayda valiliğine getirildi.O artık bulunduğu mevkii sürekli olarak koruyup bölgedeki âsi aşiretler, nüfuzlu yerli beyler, hatta valilerle mücadele ederek otoritesini kabul ettirmeye, bunu yaparken de Osmanlı hükümet merkezini dikkatle takip etmeye çalışacaktı. Osmanlı hükümeti ise bölgenin karışık sosyal yapısı ve nüfuzunun zayıflığı yüzünden onun giderek güçlenip örneklerine sık rastlandığı gibi müstakil bir devlet kurmaya çalışacağından endişe ediyor, onun hareketlerini zaman zaman şüphe ile karşılıyordu. Öte yandan Cezzâr’ın açıkça merkezî idareye baş kaldırmamasının, sürekli olarak Osmanlı idaresine bağlı kaldığı ve Osmanlı gücünün bölgedeki temsilcisi olduğu şeklinde yorumlanması pek doğru olmamalıdır. Nitekim o kendi şahsî gücü ve nüfuzu sayesinde ölümüne kadar bu bölgeyi idare edebilmiş, Osmanlı hükümetinin bu gücü sınırlama çabaları bir sonuç vermemiştir.
—>
Boşnaklar, Arnavutlar ve Kuzey Afrikalılar’dan teşkil ettiği memlükleriyle güçlü bir askerî kuvvet kuran Cezzâr bölgedeki âsi urbân ve aşiretlerle mücadeleye başladı; uyguladığı sert tedbirlerle onları iyice sindirdi. Nihayet Mısır’ın durumu hakkındaki raporları devlete bağlılık şeklinde yorumlanarak Şam valiliğine getirildi .Daha sonra da Mısır’da durumun karışıklığı göz önünde tutularak yeniden o tarafa yakın bulunan Sayda eyaletine nakledildi. Gerek Şam gerekse Sayda valilikleri sırasında sürekli olarak Akkâ’da oturan Cezzâr, baskısı altında bunalmış olan memlük gruplarının çıkardıkları isyanı bastırdıktan sonra Akkâ’daki mevkiini daha da güçlendirdi. Bu durumdan endişe eden Osmanlı hükümeti bir ara onu uzaklaştırmak isteyip Bosna’ya tayin ettiyse de bölgeyi zapturapt altına alabilecek tek adam olarak görüldüğünden bundan vazgeçildi.
-Mısır savaşı ve sonucundaki Akka kuşatması (1799);
Gerçekten Cezzâr Sayda kıyılarında yoğun ticarî faaliyeti engelleyen Şiî Mutevâl (Mitvalî) aşiretiyle, Kuzey Filistin dağlarındaki âsi kabileleri sindirdi, Lübnan dağlarındaki Şihâb emîrleriyle mücadele etti, onların siyasî güç ve yetkilerini kırdı Akkâ, Sayda ve Beyrut’ta ticarî faaliyetleri kontrolü altına aldı, çok gelir getiren ve Avrupalı tüccarların gözde malları olan pamuklu, hububat ve ipekli ticaretini tekeline geçirdi.Bu iktisadî güç siyasî kudretinin de anahtarı oldu. Onun bu faaliyetleri özellikle Fransızlar’ı çok ürküttü; ticarî menfaatleri zedelenen Fransızlar, ileri gelen zengin hıristiyan Arap burjuvaları, daha alt kesimi oluşturan müslüman grubun büyük desteğini kazanmış olan Cezzâr hakkında menfi propagandaya giriştiler. Hatta bizzat İstanbul’daki Fransız elçisi Cezzâr’ı III. Selim’e şikâyet etmişti. Bir süre sonra Fransızlar karşılıklı menfaat çerçevesinde onunla iyi münasebetler tesisine çalışmaya mecbur oldular.Nitekim 1782-1785 yıllarında yeni Fransız konsolosu Renaudot zamanında münasebetlerde kısmî bir iyileşme görülmüş, yeni Fransız kolonileri kurulmuştu. Fakat bu yakınlaşma Napolyon Bonapart’ın cüretkâr siyasetiyle yepyeni bir şekil kazandı.Mısır’ı işgal eden Napolyon’un bu hareketine büyük bir tepki gösteren Osmanlı hükümeti, yapılan müzakereler sonucu, Mısır’ı çok iyi tanıyan Cezzâr’ı Mısır seraskeri olarak tayin edip gerekli asker ve malzeme yardımı göndermeyi kararlaştırdı.Napolyon, Mısır‘ın alınmasıyla İngilizlerin gücünün azalacağını biliyordu. Çünkü Mısır’ı alırsa, tüm Afrika Kıtası’nı hiç zorlanmadan ele geçirebilecekti. Afrika’yı ele geçirdiği zaman, diğer Avrupalıların sömürgeleriyle olan bağlantısını kesebilecekti. Bu durum, Avrupalılar arasında en fazla İngiltere‘ye tersti. O yüzden, savaş boyunca Osmanlı’nın yanında olacaktı. Kahire‘ye giden Napolyon, yolda yerel yöneticilere “Dünyaya düşman olsam, Osmanlılar‘ın dostuyum” deyip, halka tam tersini söyleyerek ikiyüzlülük etmeye başladı. Napolyon’un Mısır’a sorunsuz hükmetmesi kısa sürdü. Saldırı planın açığa çıkmasından sonra, İngilizler bir donanma hazırlayıp, Horatio Nelson amiralliğinde Mısır’a gönderdi. Abukır‘da Fransız donanmasını aniden basan İngilizler, donanmanın büyük bölümünü batırdı, kalanın küçük bir kısmı hariç gerisi İngilizler tarafından esir alındı (Nil Savaşı). Bu ani baskın, Fransızlar açısından kuşatmanın yönünü değiştirdi. Böylece Mısır Savaşı bitmiş oldu. Abukır’da donanmasının batırılmasından dolayı Napolyon ,bulunduğu bölgeye en yakın tersanedeki donanmayı alması gerekliydi. O bölge de Sayda‘ydı.Ama bir sorun vardı. Sayda‘da Cezzar Ahmed Paşa komutasındaki Akka Kalesi vardı. Dolayısıyla, Mısır’da kalan yerel birlikleri de alarak, 10 Şubat 1799’da Akka Kalesi’ne doğru yola koyuldu. İngiliz donanması da bu kalenin önüne konuşlanmıştı.Halkın idam edilmesi, kalan halkın Napolyon’a karşı nefret beslemesine neden oldu.Hareketin 40. gününde, Fransız ordusu Akka’nın önüne vardı. Daha sonra da kaleyi her taraftan kuşattı. Sonra da aralıksız saldırı başlattı. Napolyon, burada Cezzar Ahmed Paşa’nın çetin bir kumandan olduğunu duymuştu. O yüzden saldırılara başlamasından kısa bir süre sonra, ona iki kere mektup yolladı. İkisinde de vaatlerde bulundu. Ama Cezzar Ahmed Paşa, gelen iki elçiyi de idam ettirince, Napolyon küplere bindi ve saldırıları sertleştirdi. Sert saldırılara rağmen, kaledeki ordu hala direniyordu. Ayrıca, İngiliz donanmasından da topçu ateşi yardımı alınıyordu.Kale savunulmaya devam edilirken, İstanbul’dan gelen bir yardım yanlışlıkla, Fransızların elindeki Yafa‘ya gitmişti. Fransızlar kalenin Ali Burcu’nu ele geçirmişti. Ondan sonra, Fransız askerleri şehre sızmaya başladı. Ama aynı günün sonunda, Cezzar Ahmed Paşa’nın o bölgedeki cephaneliği patlatmasıyla, Fransız saldırıları yarıda kaldı ve Ali Burcu’ndan çekilmek zorunda kaldılar.Kuşatmanın 52. gününde, kaleye Rodos Adası‘ndan 3000 kadar Nizam-ı Cedid askeri geldi. Zaten yıpranmış olan Fransız ordusu, bunu duyunca iyice demoralize oldu. Karşısında daha büyük bir ordu vardı. Artık Napolyon’un aklına yapabilecek bir şey gelmiyordu.Kuşatmanın 64. gününde, Napolyon ani bir geri çekilme kararı aldı. Çünkü bu kaleyi ele geçirilemeyeceğini anlamıştı. Uzakdoğuyu sömürgeleştirme planı Akka Kuşatmasının yenilgiye uğramasıyla başarısızlığa uğradı. Fakat Osmanlı hükümetinde, dolayısıyla da III. Selim’de Mısır’ın Cezzâr tarafından ele geçirileceği endişesi hâkimdi. Nitekim Mısır’a sadrazam ve serasker Yûsuf Ziyâ Paşa ordu ile gönderilmiş, kendisine büyük yetkiler tanınacağını ümit eden Cezzâr ise bu durumdan huzursuz olmuştu.
-Cezzar lakabı nerden geliyor;
Bazı kaynaklara göre Hunadi urbânı ile yaptığı savaşlarda birçok kişiyi develeriyle birlikte öldürdüğü için kendisine “deve kasabı” anlamına gelen “Cezzâr” lakabı verildi. Ayrıca bu lakabın, korku ile karışık takdir hislerini belirtmek için kendisine halk tarafından verildiği, çok önceden beri bu şekilde anıldığı, hatta düşmanlarını sindirmek, askerî meziyetlerini ifade etmek ve kendi adamları üzerindeki otoritesini yerleştirmek için özellikle bu lakabı kullandığı da ileri sürülür. Nitekim onunla ilgili resmî kayıtlarda, hatta III. Selim’in hatt-ı hümâyunlarında sadece Cezzâr veya Cezzâr Paşa olarak adından bahsedildiği dikkati çekmektedir.Cezzâr Ahmed Paşa, özellikle Batı kaynaklarında ve bir kısım Arap ve Osmanlı tarihlerinde son derece zalim, gaddar bir insan olarak gösterilir. Bu çok karışık bir sosyal yapıya sahip coğrafyada kendisine karşı sürekli olarak düşmanlık besleyen aşiretler, nüfuz sahibi yerli gruplar, ticarî menfaatleri zedelenen Avrupalı devletler, hatta nüfuzunu kısıtlamaya çalışan Osmanlı hükümeti karşısında uzun müddet hükmünü yürütmesi, ilk kesimlere karşı oldukça sert ve acımasız idaresi, diğerlerine karşı ise ustalıklı siyaseti sayesinde mümkün olabilmişti. Cezzâr bu sert siyasetiyle asayişi temin ederken Akkâ, Sayda, Beyrut gibi önemli merkezlerin iktisadî bakımdan gelişmelerini sağlamış; Akkâ’da biri kendi adını taşıyan altı cami, iki çarşı ve birçok han, hamam, çeşme, yedi su değirmeni yaptırmış, surları esaslı şekilde onartmıştır. Ayrıca bir taraftan Mısır ahvaline olan vukufunu her vesileyle Osmanlı hükümetine gösterirken diğer taraftan giriştiği faaliyetlerini, askerlerinin özelliklerini, dindarlığını, idaresi altındaki şehirlerin durumunu, adaletini konu alan risâleler kaleme aldırarak mânevî nüfuzunu ve kutsî bir şahsiyet olduğunu yayıp bölgedeki otoritesini sürekli kılacak bir zemine oturtmaya çalışmıştır.
-Cezzar Ahmet Paşa ile Napolyon’un mektuplaşmalarında bir kesit;
Napolyon:
“İşte kalenin duvarları önüne geldim. Bir ihtiyarın geri kalmış birkaç günlük ömrünü almak bana birşey kazandırmaz seninle savaşmak istemiyorum benimle dost ol ve kaleyi teslim et!..”
Cezzar Ahmer Paşa:
“Hamdolsun gücümüz yetiyor ve elimiz silah tutuyor,geri kalmış birkaç günlük ömrümüzü de, küffar ile cenklerde geçiririz!”
KAYNAKLAR:1-https://islamansiklopedisi.org.tr/akka
2-https://islamansiklopedisi.org.tr/cezzar-ahmed-pasa
3-https://tr.wikipedia.org/wiki/Akka_Ku%C5%9Fatmas%C4%B1_(1799)
FOTOĞRAFLAR:1-3.@kantmansarp
4.https://islamansiklopedisi.org.tr/akka
*Harbiye Askeri Müzesi – II
*Bundan sonraki hançer içeren paylaşımlarda,bu paylaşımın odak noktası Cezzar Ahmet Paşa ve Akka olduğu için anlatılmayan;hançer kelimesinin etimolojisi,hançerin tarihçesi gibi konular yer alıcaktır.
-Mısır savaşı ve sonucundaki Akka kuşatması (1799);
Gerçekten Cezzâr Sayda kıyılarında yoğun ticarî faaliyeti engelleyen Şiî Mutevâl (Mitvalî) aşiretiyle, Kuzey Filistin dağlarındaki âsi kabileleri sindirdi, Lübnan dağlarındaki Şihâb emîrleriyle mücadele etti, onların siyasî güç ve yetkilerini kırdı Akkâ, Sayda ve Beyrut’ta ticarî faaliyetleri kontrolü altına aldı, çok gelir getiren Avrupalı tüccarların ticaretini tekeline geçirdi.Bu iktisadî güç siyasî kudretinin de anahtarı oldu. Onun bu faaliyetleri özellikle Fransızlar’ı çok ürküttü; ticarî menfaatleri zedelenen Fransızlar, ileri gelen zengin hıristiyan Arap burjuvaları, daha alt kesimi oluşturan müslüman grubun büyük desteğini kazanmış olan Cezzâr hakkında menfi propagandaya giriştiler. Hatta bizzat İstanbul’daki Fransız elçisi Cezzâr’ı III. Selim’e şikâyet etmişti. Bir süre sonra Fransızlar karşılıklı menfaat çerçevesinde onunla iyi münasebetler tesisine çalışmaya mecbur oldular.Nitekim 1782-1785 yıllarında yeni Fransız konsolosu Renaudot zamanında münasebetlerde kısmî bir iyileşme görülmüş, yeni Fransız kolonileri kurulmuştu. Fakat bu yakınlaşma Napolyon Bonapart’ın cüretkâr siyasetiyle yepyeni bir şekil kazandı.Mısır’ı işgal eden Napolyon’un bu hareketine büyük bir tepki gösteren Osmanlı hükümeti, yapılan müzakereler sonucu, Mısır’ı çok iyi tanıyan Cezzâr’ı Mısır seraskeri olarak tayin edip gerekli asker ve malzeme yardımı göndermeyi kararlaştırdı.Napolyon, Mısır’ın alınmasıyla İngilizlerin gücünün azalacağını biliyordu. Çünkü Mısır’ı alırsa, tüm Afrika Kıtası’nı hiç zorlanmadan ele geçirebilecekti. Afrika’yı ele geçirdiği zaman, diğer Avrupalıların sömürgeleriyle olan bağlantısını kesebilecekti. Bu durum, Avrupalılar arasında en fazla İngiltere’ye tersti. O yüzden, savaş boyunca Osmanlı’nın yanında olacaktı. Kahire’ye giden Napolyon, yolda yerel yöneticilere “Dünyaya düşman olsam, Osmanlılar’ın dostuyum” deyip, halka tam tersini söyleyerek ikiyüzlülük etmeye başladı. Saldırı planın açığa çıkmasından sonra, İngilizler bir donanma hazırlayıp, Horatio Nelson amiralliğinde Mısır’a gönderdi. Abukır’da Fransız donanmasını aniden basan İngilizler, donanmanın büyük bölümünü batırdı, kalanın bir kısmı hariç