You are currently viewing Mehmet Kethüda Çeşmesi ve Remizleri
<span class="bsf-rt-reading-time"><span class="bsf-rt-display-label" prefix="Okuma Süresi"></span> <span class="bsf-rt-display-time" reading_time="4"></span> <span class="bsf-rt-display-postfix" postfix="Dakika"></span></span><!-- .bsf-rt-reading-time -->

Mehmet Kethüda Çeşmesi ve Remizleri

(H.1034 / M.1624-1625)

Mevlevihane kapısının içinde yolun hemen başında bulunan bu çeşme kesme taştan klâsik tarzda yapılmıştır.Çeşmede klasik Osmanlı çeşmelerinde su içmek isteyenler için maşrapanın konulabildiği oyuklar bulunur.Bu oyuklar genelde ayna taşı içindeki boşluklardır.

-Kitabesi;

Mehemmed Kethüdâ kim sâlik-i râh-ı tarîkatdir
Derûn-i pâki oldu müstefid-i lutf-ı Mevlânâ

Edip bir hayr-ı cârû kılmağa ihlâsla niyyet
Fütüvvet resmini kıldı kemâl-i sıdk ile icrâ

Yolunda hankâh-ı Mevlevînin bezl edip mâlin
Bu zîbâ çeşme-i pâki yerinde eyledi hakkâ

Bu çeşme tâ olup cârî içe dil-teşneler suyun
Vere bânîsine ecr-i cezîli Hazret-i Mevlâ

Dedi Hızr-ı hıred ey Mevlevî gördükde târîhin
Revân oldu bu ayn-ı pâkden âb-ı hayât-efzâ

-Günümüz Türkçesi İle;

Mehmet Kethüda tarikat yolunda gidendir

Onun temiz derinliği Hz.Mevlana’nın lütfundan istifade etmeye başladı

Akan bir hayır yapmak için ihlasla niyet ederek

O fütüvvet ehli olamanın gereğini sıdk ile yapmış oldu

Malını Hz.Mevlana’nın hangahına esirgemedi

Bu yerde bu temiz çeşmeyi kıldı

Gönül susuzluğu çekenler bu çeşme akınca suyunu içsinler

Allah çokça karşılığını versin

Ey mevlevi akıl hızırı görünce tarihin söyledi

Hayat suyunu artıran bu göze revan oldu

-Tamir Kitabesi;

Bu çeşmeyi taʽmîr eden Kavaf Ahmed Rüşdü Efendinin ruhuna Fâtiha 1929

-Kethüda ne demektir;

Kethüda Osmanlı devlet ve esnaf teşkilâtlarındaki bazı görevliler için kullanılan bir unvandır.Kelimenin Pehlevîce’den(Orta Farsça veya Pehlevi dili, Sasani İmparatorluğu‘nun edebi dili olmuş bir Batı İran dilidir.) geldiği ve aslının katak-xvatai olduğu belirtilir. Farsça’da kedhudâ şeklini almış, Türkçe’de hem bu şekilde hem de bundan gelen kâhya biçiminde kullanılmıştır. Kâhya ve kethüdâ hemen daima eş anlamlı olarak kullanılmakla birlikte devlet hizmetlerini ifa eden kethüdânın daha eski olduğu, sivil kuruluşlardaki hizmetlilerin unvanı olan kâhyanın ise çok sonra Osmanlılar zamanında ortaya çıktığı veya en azından resmî devlet hizmeti olarak pek kullanılmadığı anlaşılmaktadır. Bu terimin en eski kullanım şekline İran’da II. Pers Krallığı (Partlar) zamanında hükümete karşı köyün temsilcisi olarak rastlanmaktadır. Safevîler devrinde ise önceleri “ev sahibi, aile reisi, evin yaşlısı ve büyüğü” demek iken zamanla anlamı genişleyerek mahalle yahut kabile reisi, hâkim, bir şehir veya köyün idarî hizmetlerinden sorumlu muhtar, vali, vergi toplamakla yükümlü kimseler olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu terimin Türk devletlerinde en erken kullanımı ise XIII. yüzyılda Anadolu Selçukluları’nda görülmektedir.

KAYNAKLAR:

  1. https://kulturenvanteri.com/harita/#19.28/41.014023/28.9221921
  2. https://www.youtube.com/watch?v=aEq6Zg9d1XY&t=319s
  3. http://www.suvakfi.org.tr/cesme/mehmed-kethuda-cesmesi-h-1034-m-1624/1391/
  4. https://www.turanakinci.com/portfolio-view/osmanli-cesmeleri/
  5. https://islamansiklopedisi.org.tr/kethuda
  6. https://www.etimolojiturkce.com/kelime/remiz
  7. Versteegh, K. (2001). Linguistic Contacts between Arabic and Other Language
  8. https://www.arkeolojikhaber.com/haber-kethuda-nedir-18182/
  9. ULUSLARARASI ÜSKÜDAR SEMPOZYUMU VII 2-4 Kasım 2012
  10. https://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/yeniceriler-259
  11. http://www.turkosfer.com/yeniceriler

FOTOĞRAFLAR:

-Yeniçeri Remizleri;

Yeniçeri Ocağı’ nı oluşturan 162 birimden (101 cemaat, 61 bölük) her birinin sancağında yer alan kendi işareti vardı; bu işaretler her birimin kendi binasının girişinin üzerinde asılıydı, bazı yeniçeriler bu işareti dövme yaptırırlardı.Bunun dışında remizler ilgili ortaya ait mühür, çadır, flama gibi yerlerde, gündelik olarak kullanılan bazı eşyalarda (kevgir, kepçe, fener gibi), silahlarda, (barutluk, yatağan, top, balta, ok gibi) mezar taşında, giysilerde (kemerler, börkler, cepken ve gömlekler) bazı mimari eserlerde (kale ve kışla kapılarında, yeniçeri kahvehanelerinde) ile bir takım evrak ve belgelerde (ulufe defterleri, ocak kayıt defterleri ve sofa tezkereleri gibi) yer almaktaydılar. Yeniçeriler remizlerini tarihi binaların duvarlarına, çeşmelere ve cami sütun bileziklerine kazımayı adet haline getirmişlerdi fakat günümüze gelen bu örneklerin çoğu restorasyonlar sırasında raspa ve kimyasal temizleme sonucunda yok edilmiştir.Bu işaretlerde her ne kadar askeri teşkilatı belirtme amacı varsa da kullanılış ve başka yerlerde vazedilişlerinde, sembolik anlamlar, dini, etnik manalar vardır.Yeniçeri bayrak ve nişanları orta ve bölüğün ayıredici işaretleriydi. Sefer sırasında yeniçeri ortalarının çadırlarının tepesine asılan veya çadır üzerinde yer alan alametler askerlerin karışmasını önlerdi. Orta ve bölük nişanlarının bir kısmı, çeşitli şekilde top, ok, yay, balta gibi silahlar ile bazıları ise çeşitli şekil ve tarzda bayrak, flama, çadır, tuğ, bir takım geometrik şekiller, çeşitli hayvanlar, çiçek, ağaç, balık, herhangi bir eşya ve çıpa ile temsil edilmektedir.Bu çeşmedeki remiz ise dördüncü fotoğrafta ayna taşının hemen üstünde bulunur, aşınmış olduğundan tam olarak anlaşılmamakla birlikte yeniçeri ocağının ilk kurulan bölüğü olan cemaat ortalarının remizlerinden bir tanesidir.

-Remiz kelimesinin kökeni;

Arapça rmz kökünden gelen ramz  “1.göz kırpma, 2. işaret, simge, gizli anlam ifade eden söz” sözcüğünden alıntıdır Arapça ramaza “göz kırptı, işaret etti” fiilinin masdarıdır.

|Mehmet Kethüda Çeşmesi ve Remizleri|

(H.1034 / M.1624-1625)

Mevlevihane kapısının içinde yolun hemen başında bulunan bu çeşme kesme taştan klâsik tarzda yapılmıştır.Çeşmenin sol üst kısmında tamir kitabesi ve ortasında klasik Osmanlı çeşmelerinde su içmek isteyenler için maşrapanın konulabildiği oyuklar bulunur.Bu oyuklar genelde ayna taşı içindeki boşluklardır.

-Kitabesi;

Mehemmed Kethüdâ kim sâlik-i râh-ı tarîkatdir

Derûn-i pâki oldu müstefid-i lutf-ı Mevlânâ

Edip bir hayr-ı cârû kılmağa ihlâsla niyyet

Fütüvvet resmini kıldı kemâl-i sıdk ile icrâ

Yolunda hankâh-ı Mevlevînin bezl edip mâlin

Bu zîbâ çeşme-i pâki yerinde eyledi hakkâ

Bu çeşme tâ olup cârî içe dil-teşneler suyun

Vere bânîsine ecr-i cezîli Hazret-i Mevlâ

Dedi Hızr-ı hıred ey Mevlevî gördükde târîhin

Revân oldu bu ayn-ı pâkden âb-ı hayât-efzâ

-Günümüz Türkçesi ile;

Mehmet Kethüda tarikat yolunda gidendir

Onun temiz derinliği Hz.Mevlana’nın lütfundan istifade etmeye başladı

Akan bir hayır yapmak için ihlasla niyet ederek

O fütüvvet ehli olamanın gereğini sıdk ile yapmış oldu

Malını Hz.Mevlana’nın hangahına esirgemedi

Bu yerde bu temiz çeşmeyi kıldı

Gönül susuzluğu çekenler bu çeşme akınca suyunu içsinler

Allah çokça karşılığını versin

Ey mevlevi akıl hızırı görünce tarihin söyledi

Hayat suyunu artıran bu göze revan oldu

-Kethüda ne demektir;

Kethüda Osmanlı’da, varsıl kimselerin ya da devlet büyüklerinin buyruğunda çalışanlara denir.Kelimenin Pehlevîce’den(Orta Farsça, Sasani İmparatorluğu’nun edebi dili olmuş bir Batı İran dilidir.) geldiği ve aslının katak-xvatai olduğu belirtilir. Farsça’da kedhudâ şeklini almış, Türkçe’de hem bu şekilde hem de bundan gelen kâhya biçiminde kullanılmıştır. Kâhya ve kethüdâ eş anlamlı olarak kullanılmakla birlikte devlet hizmetlerini ifade eden kethüdânın daha eski olduğu, sivil kuruluşlardaki hizmetlilerin unvanı olan kâhyanın ise çok sonra Osmanlılar zamanında ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Bu terimin en eski kullanım şekline İran’da II. Pers Krallığı (Partlar) ve sonra Safeviler’de zamanında hükümete karşı köyün temsilcisi olarak rastlanmaktadır.Türk devletlerinde en erken kullanımı ise XIII. yüzyılda Anadolu Selçukluları’nda görülmüştür.